DEYİMLERİMİZİN DİLİYLE
Bakalım da bu kadim Türk toprağında kelimelerin anlam derinliğini, insan zekâsının söze etkisini görelim. Ne dersiniz?

Hatice Başkapan
haticebaskapan@hotmail.com -Konağı evliyadan yüce olanlarca zenginleştirildiğini düşündüğüm bir köydeyim (Ortaköy/İspir). Müftü Başkapan’nın köyü diyorlar buraya. Türkçe; duru, kıvrak, yumuşak bir hâlde akıyor insanların ağzında. Buranın dil çeşmesinden akan bazı deyimlere bakalım mı birlikte? Bakalım da bu kadim Türk toprağında kelimelerin anlam derinliğini, insan zekâsının söze etkisini görelim. Ne dersiniz?
Burada insanlar sıcağın, dahası çalışmanın etkisiyle ter kana batıp suya çekiliyor. Özellikle rençperlikle uğraşanların işi başından aşkın. Ama her biri bir parça ateş sanki. Tuttuğunu koparan delikanlılar; yuntusu (yuntu: yıkantı, yal) yenecek, tastarı (tastar: kadınların bellerine bağladıkları, yarım etek şeklindeki önlük) belinde hatunlar boy vermiş Başkapan’ın köyünde. Tandırın şurtunda (şurt: tandırın birkaç parmak genişliğindeki ağız kenarı) oturup ahkam kesmek yok burada. Ekmek demek, emek demek. Havanın günü gününe uymasa da hâl çaresine bakanlar çok.
Böyle mahirlerin yanında, etraftakilere aldırmadan, edebi elden bırakıp başçavuşun beygiri/eşeği gibi yatanlar; insana kendini eşeğin başı gibi hissettirip yüreğine kazık dikenler de var tabii. Ne çok ayıplanır bunlar. Görgüsüzlük edip önüne konanları Agop’un kazı gibi yutmak da terk âdettir mesela, ayıplanır. Ayıplananların en kötüsü ah almaktır. Her şey unutulur, affedilir belki ama hakka girenin vay hâline! Yerin altını hesaba kat yavrum, diye kulağı çekilir önüne şeytan düşenlerin, ortalığı elli altıya verenlerin. Yoldan çıkanları böylece yola getirmek murat edilir.
Suratı mahkeme duvarı gibi olduğu için yüzüne bakılmayanlar bir derde düçar olmuş ise elden gelen yapılır elbette ama kederi olmayanın yüz asıklığı pek de hoş karşılanmaz burada, ille de misafire karşı…
Hayat gailesi sürüp giderken geriye bir dikili ağaç bırakmanın derdinde ak sakallı babalar, ak leçekli (leçek: başörtüsü) analar. Yazmasının oyalarını yeşil yapraklı yapma gayretinde gelinlik kızlar. Burada insanların hem gönlü hem de gözü yeşile akıyor âdeta. Dua ederken bile, ellerin yeşere, diyor analar mesela…
Yeşil demişken yeşilliklerimizin cayır cayır yanışı düşüyor aklımıza. Bugünlerde köydekilerin de yüreği yangın yeri güzel ülkemiz gibi. Bu defa ateş düştüğü yeri yakmadı sadece. Çıkan yangınlarda kaç ocak kapandı, kaç canın feryadı yürek dağladı, kaç evlat yetim kaldı, kaç ormanın mezarı kalplere kazıldı, kaç börtü böceğin acısı toprağı ağlattı, sayamadık!.. Elimiz böğrümüzde kaldı, ağladık, ağladık, ağladık…Ülkemize de içimize de ferahlık ver Allah’ım, diye yalvardık. Yağmur duasını biliyorduk, şimdi yangın duasına başladık. İşit ya Rab!..